Yogayla ilgili tüm bildiklerinizi unutun. Yoganın spor ötesi bir çalışma olduğunu üstüne basa basa söyleyen Yoga Eğitmeni Esin Yıldırım Çuha, yogayla ilgili yargıların bilgisizlik ve deneyimsizlikten kaynaklandığına dikkat çekti. Esin Yıldırım Çuha ile hem yoga yaptık, hem yogayı konuştuk...
Yoganın bir spordan çok daha fazlası olduğunu söyleyerek konuşmaya başlayan Yoga Eğitmeni Esin Yıldırım Çuha, yoganın bütün hayatınızı etkileyecek bir çalışma olduğuna dikkat çekiyor. Herkesten yogayla ilgili önyargılarını kırmasını isteyen Çuha, “İnsanların, kulaktan dolma bilgilerle önyargılı olmak yerine, deneyimleyerek hayatlarının nasıl değiştiğini görmelerini isterim. Bu yüzden herkes yoga yapmalı” diyor. Yogabalance’ın kurucusu ve aynı zamanda Yoga Eğitmeni / Nefes Terapisti Esin Yıldırım Çuha, yoganın hayatınızda farklı bir dönem başlatacağını Antalya Life okurları için anlattı…
İnsanlar neden yoga yapmaktan çekiniyor bu önyargıların sebebi sizce ne?
Önyargıların sebebi, yoganın yeterince bilinmemesi, yoga hakkında gerçek ve yeterli bilgiye sahip olunmaması.
SPORDAN DAHA FAZLASI
Yoga için sadece spor diyebilir miyiz yoksa bir spordan çok daha fazlası mı?
Diyemeyiz. Bana bir spor dalı söyler misiniz hem nefesinizi düzenlesin hem tüm vücut sistemlerinizin çok daha iyi çalışmasını sağlasın, beyin fonksiyonlarını güçlendirsin, eklemleri ve kasları esnetirken, aynı zamanda tüm kasları güçlendirsin. Olumlu kişisel özelliklerinizi geliştirirken psikolojik rahatsızlıklara iyi gelsin. Hem kontrolünüzü sağlasın hem de zayıflatıp sizi fit yapsın. Zihni sakinleştirerek, günlük hayatınızı, iletişimlerinizi daha iyi hale getirsin. Verdiğim cevaptan da anlıyoruz ki bir spordan çok daha fazlasını yogada buluyoruz.
Kilolu olmamız veya yaşımız yoga yapmamıza engel mi?
Kesinlikle değil. Bu yine yogayı yeterince bilmememizle ilgili söylenen ve doğru zannedilen bir yanlıştır. Ne fazla kilolarınız ne de yaşınız ve aynı zamanda dini inancımız da yoga yapmanıza engel değildir. Herkes yoga yapabilir.
Yoga dendiğinde sadece oturduğumuz ya da imkansız olarak düşündüğümüz zorlu duruşların yapıldığı gibi bir algı var. Yoga çalışmalarınızı kısaca özetler misiniz?
Aslında yoga sekiz basamaktan oluşan kişisel gelişim sistemidir. Eğer Yoga dendiğinde aklınıza bağdaş pozisyonunda oturan biri geliyor ise yoganın dhyana denilen meditasyon basamağından ya da daha da doğrusu yüzlerce meditasyon tekniğinin bir tanesinden bahsediyorsunuzdur. Eğer yoga dediğinde; aklınıza bizim poz, duruş ya da Sanskritçe ismi ile asana dediğimiz pozisyonlar geliyor ise siz yine yoganın üçüncü basamağı olan asanalardan bahsediyorsunuz demektir. Bunlar sadece, sekiz basamaktan oluşan, evrensel bir kişisel gelişim sistemi olan matematik, fizik gibi formül ve tekniklere dayanan, dinlerle ilgisi olmayan; bilinen en eski dinden bile daha eski olan muhteşem bir uygulama, etkili tekamül aracı olan yoganın sadece ve sadece üçüncü ve yedinci basamaklarıdır ve bütünsel bir çalışma olan yoganın sadece iki organıdır.
AMACIMIZ TEKAMÜL
Bu sekiz basamak nedir? Kısaca açıklamak mümkün mü?
Deneyelim. Bir tarlamız var diyelim: ağaç yetiştirmek istiyorsunuz. Güzel bir sonuç almak için ne yaparsınız? Ağacı yetiştireceğiniz topraktaki taşı, yabani otları temizleyerek yumuşatır, havalandırırsınız. Ondan sonra tohumu eker üstünü yine yumuşak bir toprakla itinayla kapatır ve tohumun filizlenmesi, yeşermesi, mevcut olan potansiyeline ulaşabilmesi için ona özenle bakmaya başlarsınız.
Yogadaki yoga ağacı kavramı buradan gelir. Ağacın kökü birinci basamak olan yama evrensel eylem kontrolü, gövdesi ikinci basamak olan niyama kişisel eylem kontrolüdür. Ağacın dalları üçüncü basamak asanalar yani pozlar, dallardaki yapraklar dördüncü basamak nefes teknikleri ve prananın kontrolünü sağlayan pranayamadır. Yani enerjinin kontrolü. Ağacın gövdesi ve tüm dalları kabukludur, kabuk olmazsa ağaç zarar görür, ağacın kabuğu yoganın beşinci basamağı olan pratyahara yani duyu kontrolüdür. Ağacın öz suyu ya da besi suyu dediğimiz bölümü ise, altıncı basamak olan dharana yani konsantrasyona karşılık gelir. Ağacın çiçekleri yedinci basamak dhyana daha bilinen Türkçe karşılığı ile meditasyondur. Meyveleri ise nihayi amaç olan sekizinci basamak samadhi yani üstün konsantrasyondur. Ağaç kavramını düşünürsek nasıl ancak sekiz bölümün bir araya gelmesi ile sağlıklı bir ağaç olabiliyor ise, eğer yaptığınız uygulama sekiz basamağı içeriyor ise onu yoga olarak adlandırabiliyoruz. Ve en yüksek faydayı, yaşamın tüm boyutlarına yayılmış tamlık, bütünlük hissini deneyimleyebiliyoruz.
Sekiz basamağın her biri aynı öneme mi sahip?
Aslında öyle. Her bir basamak çalışmanın önemli bir kolu ama kökler çok önemli, kökler sağlam değilse, ağacın diğer bölümlerini besleyemez. Eğer gövde sağlıklı olmazsa ağaç yine büyüyemez.
Bu yüzden de yama ve niyama basamakları yoga çalışmalarının temelini oluşturur, bu prensiplerinin yaşama geçirilmesi ile negatif düşünce ve davranış modellerinin fark edilip, değiştirilmesi; farkındalığın artmasını, bilincin genişlemesini ve enerjinin artmasını sağlar.
Evrensel prensipler üzerine çok uzun konuşulabilir. Yama prensipleri beş nitelikten oluşur; şiddetsizlik, dürüstlük, hırsızlıktan çekinme ya da çalmama, tensel zevklerin kontrolüdür. Niyama prensipleri ise; saflık ya da temizlik, yetinme ya da halinden memnun olma, ateşi çaba, kendini eğitme, mutlak ve kutsal olanı algılamadır. Sanırım en kısa bu şekilde anlatılabilir.
Diğer altı basamak, zihinsel, bedensel, ruhsal sağlığımızı hızla güçlendirirken; yama ve niyama prensiplerinin uygulanmasını kolaylaştırır ve bireyi stabil hale getirir. Bu da bizi daha sağlıklı, güçlü, dengeli kılar.
İnsanlar neden yoga yapmalı?
Sağlıklı kalmak, sağlıklıları geri kazanmak için, kronik rahatsızlıklara yakalanmamak için, sağlıklı yaş almak için, geçmişin travmalarından kurtulmak, gelecek ile ilgili endişelerden kurtulmak için, bolluk bereket için, iş yaşamında huzur ve başarı için, nitelikli sevgi ve aşk kaliteli ilişkiler için… Sizi aslında bloke eden, kısıtlayan tüm inanç kalıpları, düşünce biçimleri ve davranış şekilleri için özgürleşmek için yoga yapmalı sanırım yeterince saydım :)
‘YOGA YAPAN ERKEKLER DAHA ÇEKİCİ’
Erkeklerin yogayı kadın sporu olarak algıladıklarını düşünüyor musunuz?
Sanırım yoganın spor ötesi bir çalışma olduğunun altını bir kez daha çizmemiz gerekiyor. Evet, böyle bir kanı maalesef var, bu yine bilgisizlikten ve deneyimsizlikten kaynaklanan bir yargı. Bugüne kadar bir sürü erkek öğrencimiz oldu ve belki bazıları onları sevenlerin zoru ile derse katıldı, bizde uygulanan dersler ile ilk ders sonu bu yargı kaybolur ve yerini olumlu görüşlere bırakır. Sık duyduğum cümlelerden biri de "biz yogayı böyle bilmiyorduk" olur. YogaBalance’da her yaş grubundan erkek öğrencilerimiz var. Bazı saatlerde erkek öğrencilerimiz, bayan öğrencilerimizden bile fazla olur. Öğrencisi, pilotu, müteahhidi, iş adamı, öğretmeni her yaştan ve her meslekten kişiler olabiliyor. Modern dünya ve özellikle günümüz Türkiye koşullarının çok da kolay olduğu söylenemez; artan şiddet ve terör olayları, kriz, zorlaşan iş ve özel ilişkiler vs. kendimizi güçlü tutmak, desteklemek, dayanıklılığımızı artırmak için bir metod, bir yol bulmamız gerekiyor. Bizi güçlü tutarken, yan etkiler yaratmayan, sağlıklı, doğal bir metod. Bu yüzden erkekler yoga yapmalı. Bu arada yapılan araştırmalar gösteriyor ki; kadınlar yoga yapan erkekleri çok çekici buluyorlarmış, durum böyle, erkeklere duyurulur.
Bir yandan yogayı merak eden bir taraftan da yoga yapmaktan çekinen kişilere mesaj vermek ister misiniz?
Lütfen çekinmesinler, rahat olsunlar. Olumsuz bir yoga deneyimini önlemek için ders yapacakları salonları, eğitmenleri iyi tespit etsinler, yogayı paravan olarak kullanan misyonerliğe soyunmuş yerlere ve kişilere dikkat etsinler. Yoga muhteşem bir kişisel gelişim sistemidir, tadını çıkarsınlar.
YogaBalance olarak verdiğiniz hizmetler nelerdir?
Stüdyomuz da çeşitli yaş ve her seviye ye göre herkes için yoga dersleri yapabiliyoruz. Hamileler için yoga, çocuklar için yoga, anne bebek yogası, ileri yaştaki kişiler ile yoga çalışmaları vs. mat pilates ve reformer pilates derslerimiz var. Genellikle şehir dışından; alanında kabul görmüş, faydası olacağını düşündüğümüz kişiler ile sertifika programları ve workshoplar düzenleyerek Antalyalıları ünlü eğitmenlerle buluşturuyoruz. Yine dersleri benim yaptırdığım "Gerçek Yaşam, Gerçek Denge" adını verdiğim yoga kampları düzenliyoruz. Özel bir hastanenin onkoloji bölümünde de ders vermeye devam ediyorum.
HUZUR BURADAN GELİYOR
Yoga yaptıktan sonra kendimizi dingin ve huzurlu hissetmemizin sebebini açıklar mısınız?
Yoga yaparken maddi ve enerjetik bedeniniz üzerinde çalışırsınız. Artan oksijen, iç organlara uygulanan masajın etkileri, rahatlayan kardiyovasküler sistem ve diğer tüm vücut sistemleri; sinir sistemi, sindirim, boşaltım vs… Kaslar ve eklemler esner. Güçlenir, rahatlar. Maddi düzeyde bunlar olurken; bedendeki enerji azlığına, hastalığa sebep olan enerjetik blokajlar giderilir ve enerji artırılır. Yoga tekniklerinin de yoga ile zihinsel enerji alanı arındırılır, güçlendirilir, zihin kontrolü sağlanır. Detoks, botoks etkileri gösterir. Bizler ruh, beden, zihinden oluşan varlıklarız. Bu unsurlardan herhangi birinde oluşan sıkıntı diğerini de etkiler, oluşan herhangi bir olumlu gelişme, iyileşmede aynı şekilde diğerlerini etkiler. Kendimize bir bütün olarak bakmalı ve üçü üzerinde çalışarak gerçek bir dengeyi sağlayabileceğimizi unutmamalıyız. Yogada uygulanan teknikler ile bu zorlamadan, kendiliğinden gerçekleşir ve siz tek bir yoga dersinin sonunda bile rahatlamış, dingin ve huzurlu olarak mattan kalkarsınız. Bunun sebebi kendin için yapabileceğin en güzel uygulamayı yaptın, sen yoga yaptın, seni bütünlüğe götüren, mutlak ile bağlantıya geçiren muhteşem bir uygulama yaptın, dinginlik, huzur buradan geliyor.
28 Ağustos 2016 Pazar
21 Ağustos 2016 Pazar
Bu bir adalet savaşıdır
Atatürk’ün ‘İstiklal, istikbal, hürriyet, her şey
adaletle kaimdir’ sözündün esinlenerek ‘Adalet, Sizsiniz’ oyununu kaleme alan
Ümit Denizer, ‘Adalet, Sizsiniz’in oyuncuları Taner Barlas ve Rutkay Aziz ile
Türkiye’deki sanat ve adalet üzerine konuştuk
3 yıldır sahnelenen ‘Adalet, Sizsiniz’, Antalya’da
92. gösterimini yaparak yaklaşık 40 bin seyirciye ulaşmış oldu. Repliklerin sık
sık alkışlarla kesildiği oyunda final sahnesiyle birlikte alkışlar daha artarak
tavan yaptı. 3 tarihi olayın anlatıldığı oyunda, Sokrates’in Atina’da
siyasetçiler tarafından ölüme mahkum edilmesi, Galileo’yu’nun kilise tarafından
mahkum edilmesi ve Amerika’daki burjuva hukukun mahkum ettiğini İtalyan göçmen
işçinin yaşadıklarını anlatan Yazar Ümit Denizer, “Bu oyunu Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘İstiklal,
istikbal, hürriyet, her şey adaletle kaimdir’ sözünden yola çıkarak
yazdım. Finalde Rutkay Aziz, ‘bu bir
adalet savaşıdır. Binlerce yıldır süregelen. İstiklal, istikbal ve hürriyet
ancak adaletle yaşar” diyor. Bu yüzden ‘Adalet, Sizsiniz’ diyoruz seyirciye”
diye konuştu.
ÜMİT DENİZER
Oyunu yazma fikri nasıl oluştu? Neden ‘Adalet,
Sizsiniz’?
Oyunu 2011 yılında yazmaya başladım ama 2012 yılında
son halini aldı oyun. O dönemde ülkemizde ergenekon, balyoz, oda tv davalarına
tanıklık ediyorduk. Bu durum isyan
ettirdi beni. Elimden gelen işle cevap verdim. İşte bu oyun çıktı ortaya.
‘6 ÖDÜLÜMÜZ VAR’
Oyun
sahnelenmeye başlamadan ödül aldınız. Nasıl geliştiğini anlatır mısınız?
Oyunu yazdım. Kim oynar diye düşünürken bir oyun
yarışması olduğunu gördüm gazetede.
Oraya gönderdim. Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü. 2 yılda bir yapılıyormuş.
Ve her yıl da konu değişiyor. Oraya gönderdim. Sonra öğrendim ki 54 oyun metni
katılmış yarışmaya. 54 metin içinden birinci seçmişler. Daha oyun sahnelenmeden,
okuyarak çok beğenmişler ve ödül verdiler. Bayağı kalabalık bir dinleyici
karşısında ödül aldık. Oyunumuz sahnelendikten sonra da önemli ödüller aldık.
Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nde jüri özel ödülüne layık görüldü oyunumuz.
Lions Kulüp her yıl ödül verir. Yılın en iyi oyunu ve yılın en iyi sahne
tasarımı ödülü verdi. Direklerarası Seyircileri Derneği var. Türkiye’de
örgütlüler, profesyonel eleştirmen değiller. Tiyatro severler olarak sahnelenen
oyunları takip edip ödüllendiriyorlar. Anadolu şehirleri de dahil buna. Dernek,
en iyi özgür temalı oyun ödülünü verdi.
ADALETE
İHTİYAÇ OLAN HER YERDE OYNANACAK
92. oyununuzu
Antalya’da oynadınız. İzleyiciyi nasıl buldunuz?
Çoğu diyalog alkışlarla karşılandı. Finalde tüm salon ayağa kalkıp alkış yağmuruna tuttu. O kadar güzel bir manzara ki… Bazı oyunlarda seyirci gerçekten ayağa kalkma ihtiyacı duyar. Bu oyun da tesadüfen bütün seyirciyi ayağa kaldırıyor. Miting gibi bitiyor. Çok hoşuma gidiyor. O kadar gösterim yapıldı, hala coşkuyla seyrediliyor, eskimiyor. Adalete ihtiyacı olan her yerde oynanacak bir oyun diye düşünüyorum. Antalya’daki gösterim 92. Gösteri. 100 gösteri İstanbul’da tamamlanacak ve tiyatrodaki güzel geleneklerden biri olarak tören düzenlenecek.
Çoğu diyalog alkışlarla karşılandı. Finalde tüm salon ayağa kalkıp alkış yağmuruna tuttu. O kadar güzel bir manzara ki… Bazı oyunlarda seyirci gerçekten ayağa kalkma ihtiyacı duyar. Bu oyun da tesadüfen bütün seyirciyi ayağa kaldırıyor. Miting gibi bitiyor. Çok hoşuma gidiyor. O kadar gösterim yapıldı, hala coşkuyla seyrediliyor, eskimiyor. Adalete ihtiyacı olan her yerde oynanacak bir oyun diye düşünüyorum. Antalya’daki gösterim 92. Gösteri. 100 gösteri İstanbul’da tamamlanacak ve tiyatrodaki güzel geleneklerden biri olarak tören düzenlenecek.
Finalde de
‘Adalet, Sizsiniz’ diyerek bitiriyorsunuz…
Evet, oyunun final cümlesinde seyirciye ‘Adalet,
Sizsiniz’ diyoruz. Yani herkesin sahip çıkması gerekiyor adalete. Ancak öyle
sağlanır. Sadece hukukçulardan beklememek gerekiyor. Hak aramak gerekiyor.
Temelinde o var. İnsanlarda bir korku var, evet. Onu yenecek şey de korkunun
üstüne gitmek bence. Eğer bu vatanda özgürce, geleceğe güvenle bakarak yaşamak
istiyorsak adaleti sağlamak gerekiyor. Kimseden beklemeden. Kendimizin
sağlaması gerekiyor.
TANER BARLAS
BİNLERCE
İNSANIN BAŞINA GELİYOR
Adalet
mücadelesi verirken ‘Yeter artık, yeter artık…’ diye haykırıyorsunuz oyunda.
Geç gelen adalet, adalet midir sizce?
Geç gelen adalet, adalet değildir diye bir söz.
Maalesef her zaman öyle oluyor. Hem Türkiye’nin hem dünyanın kaderinde olan bir
şey. Her zaman değil ama çoğu kez haksızlıklar oluyor, idam edildikten sonra
insanların suçsuz oldukları anlaşılıyor. Belki binlerce insan var
tanımadığımız. Onlar tanınmadan, suçsuz oldukları halde öldürülüyor, ya da
hapislerde senelerce sürünüyorlar. Şimdi daha da bilinçli yapılan bir şey var.
Yani oyundaki İtalyan göçmenler Sacco ve Vanzetti de olduğu gibi. Orda bilerek
göçmenlere, işçi sınıfına gözdağı vermek adına yapılan böyle bir cezalandırma
bugün hala geçerliliğini koruyor.
AZINLIKTAYIZ,
DİNAZORUZ
Türkiye’deki
sanatın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu dönemde biz azınlıktayız, dinazoruz. Türkiye’nin
sistemi bu. Sanat, insanları aydınlatır, sorunları gösterir, seyircinin soru
sormasını sağlar. Soru sormayın diye sanata baskı yapan, komedi türü, magazinel
şeyleri öne çıkaran bir yapı var. Ne lüzumu var başını derde sokasın? veya
işsiz kalasın? İnsanlar daha konformist, rahatına düşkün. Böyle bir tercih
yapmışlar. Biz azınlık olarak çırpınıyoruz bir şeyler yapabilmek için. Ya hep
beraber ya hiçbirimiz... Bu kadar sanatçı toplu olarak birşeyleri
uyandıramazsak, bir şeylere vurup ses çıkmasını sağlayamazsak, bireysel olarak
yaptığımız çıkışlar olarak kalırız. Yaptığımız senede bir oyun. Burada
topladığımız 2 bin kişi. 78 milyon insan var Türkiye’de. Hangisine
ulaşabiliyorsunuz? Televizyon diye garip bir araç var. İnsanlar onun karşısına
geçip evlendirme programı seyrediyor. Siz gidip bir oyun oynayacaksınız.
Hafızasında bir anı, bir söz, Haldun Taner’in de dediği gibi perdeye asılı
kalıyor. Bir hareketim izleyicinin aklında kalıyor, onun dışında her şey yitip
gidiyor.
Tiyatro
biletlerinin pahalı olmasını konusunda yapılan eleştirileri nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Pahalı tabiki. Öğrencileri biliyoruz. Yaşam
standartlarını biliyoruz Türkiye’deki.
Bunları göz önüne aldığınız zaman 50 lira vermek, 40 lira vermek bir
öğrenci için pahalı geliyor kuşkusuz. Ama ne yaparsınız ki tiyatro da ancak
yaşamını bu paraları aldığı zaman sağlayabiliyor. Oyuncusuna para verebiliyor,
turnelere gidiliyor, konaklıyorsunuz. Bunun bir gideri var. Her tiyatro da bu
kadar seyirci potansiyeline sahip olamayabiliyor. Biz bu kadar kalabalık
oynuyoruz. Her gittiğimiz yerde salonu dolduruyoruz ama doğru dürüst iş yapan
tiyatrolarda var ve bunlar gittiği zaman o kadar seyirci toplayamayabilir. O
zaman işte sattıkları bilet ancak kendilerini geçindiriyor ve ayakta
tutabiliyor.
SEYİRCİYE YAKIN OLMAK GEREKİYOR
Tiyatro
sahneleri de büyüdü artık. 2 bin kapasiteli salonlarda oynuyorsunuz…
Tiyatro biraz entim bir sanat. İnsanın gözünün yaşını
görmesi lazım, akan terini görmesi lazım. Onun için mümkün olduğu kadar
seyirciye yakın oynamak gerekiyor. Küçük salonlarda oynarsın. Evet. 10 kere
oynarsın. Ama en azından izleyici daha çok tadına varır, daha çok içine girer,
daha çok söylediğini anlar. Şimdi biraz uzaktan, mesafeli izliyor seyirci. En
arkada oturan seyirci küçücük görüyor sahnedeki kişiyi. Silüet olarak görüyor.
Sesini belki iyi duyuyorsun ama ne yapıyor adam, aksiyonu ne? O zaman
alabileceğiniz yüzde 90 keyiften fedakarlık yapmış oluyorsunuz veya insanları
cezalandırmış oluyorsunuz. Artık sanat çok pahalı bir uğraş haline geldi.
Ekonomik sıkıntının içinde yaşayan insanlar eğer sanata para ayırıyor ve
geliyorlarsa demek ki sevdikleri ve bir şeyleri seyretmek için geliyorlar.
Onlara hak ettiği sanatı vermek lazım.
SORGULANMAYAN
HAYAT, YAŞAMAYA DEĞMEZ
‘Adalet’ ile
ilgili ne söylemek istersiniz?
Kafası işleyen insan susturulamaz. Yaşamak isteyen
insan bir şeylere karşı çıkacaktır. Olumsuz gördüğü şeylere karşı çıkacaktır.
Ve lafını söyleyecektir, söylemesi gerekir. Sorgulanmayan hayat, yaşamaya
değmez. Biz tiyatrocular pek konuşmayı sevmeyiz aslında. Çoğu arkadaşımız sever
ama ben pek sevmiyorum. Çünkü yaptığımız iş zaten ortada, sahnede görünen bir
şey. Biz buyuz, düşüncelerimiz bu, yaşam tarzımız bu. Biz işimizi yaptığımız
sürece mutluyuz. İşimizi yapamazsak ihtiyarlarız ve göçeriz. Bizi ayakta tutan
yaşama bağlayan şey yaptığımız iş.
RUTKAY AZİZ
BU GÜNLERİ
AŞACAĞIZ
Adalet hep geç
mi gelir?
Bu ülkede geç geliyor tabi. Onun acısı da yıllardır
çekiliyor. Çekilmeye de devam ediyor. Dış dünyaya baktığınızda özellikle
Avrupa’da adliye sarayları ki saray mı diyeceğiz artık adına bilmiyorum. Güven
vericidir. Daha baştan, girerken size bir güven verir. Duruşma salonları da
öyledir. Ama Ergenekon davasında iyi kötü duruşmalara gitmiş biri bu duruşma
salonlarından adil bir yargı sonucu çıkmaz dedim. Çıkmadı da zaten yıllarca.
Nasıl kazanırız tekrar adaleti bu anlamda bilemiyorum. Bu tabi toplumun
eğitimiyle, kültürüyle, bilinçli bir yurttaş olmasıyla çok bağlantılı açıkçası.
Bu günleri aşacağımızı umuyorum.
Sanatçı olarak
korkuyor musunuz?
Korkmak… İnsanoğlu korkar ya. Bu çok yadırganacak bir
şey değil. Ama bu korku nereye kadar? Kendi ilkelerimizden, onurumuzdan, dünya
görüşümüzden, duygularımızdan, düşüncelerimizden ödün verecek noktaya gelmişse
o zaman yaşamayız zaten. Oynadığımız
oyuna ters düşeriz. Finalde ettiğimiz bir takım laflar var. Yılgınlığa,
suskunluğa, teslim olmaya yer yok diyorsun. Bu cümleyi ben çok seviyorum, çok
sık kullanırız. Mesele esir düşmekte değil; mesele teslim olmamakta der Nazım.
Asıl mesele o. Bunu becerebilecek miyiz? Bakalım.
Siz ne
yapıyorsunuz adalet için? Gençlere öğütleriniz var mı?
Oyunumuzu oynuyoruz, söyleyişlere gittiğimizde
konuşuyoruz. Gençler ülkelerini ve dünyayı bilinçli bir şekilde takip
edecekler. Hem ülkelerini, insanı ve emeği sevecekler. Mümkün olduğunca parayla
özdeş yaşamayacaklar. Kendilerini insanlığa sorunlu hissedecekler.
Sorgulayacaklar. Sorumluluk hissedecekler. Hayatlarını sadece salt kendi çıkarları
üstüne oturtmamaları gerek. Böylesi bir hayatın anlamı yok. Bizim büyüklerimiz
emek en yüce değerdir diyerek büyüttü. En önemli mesele cehaletten kurtulmamız,
nasıl kurtulacağız bilmiyorum ama. Bu eğitim sistemiyle daha cahil bir toplum
olacağız büyük ihtimalle. Bu gidiş onu gösteriyor.
Umudunuz yok
mu? Mutsuz musunuz?
Mutlu olmanın pek olanağı yok. Yani insansan üzüntünü
çekiyorsun, acı çekiyorsun. Bazı küçük şeylerden mutlu oluyoruz işte. Diyelim
seyircimiz ayağa kalkıp bizi alkışladı. Sürekli mutlu olmanın da bir anlamı yok
herhalde. Umut da her zaman olmalı. Umutsuz bir hayat düşünülemez. Yani
geldikleri gibi gideceklerine inanıyorum. Ama zamanını bilmiyorum.
İstiklal, istikbal, hürriyet, her şey adaletle
kaimdir- Mustafa Kemal Atatürk
(Antalya Life 84.sayıdan)
7 Ağustos 2016 Pazar
İnsanları 'bez'diriyorlar!
Dilimize 'mobbing' olarak geçen işyerinde şiddet olayından
muzdarip olmayan kalmadı. İnsanların her an öfkeli, sinirli olması iş yaşamına
da yansıyarak, psikolojik şiddetin ve baskının önünü geçilemez kıldı
Günlük hayatımızın büyük bir kısmı çalışarak geçiyor. Çok
yaygın bir işyeri sorunu olan mobbing de hayatımızı direkt ve çok fazla
etkiliyor. Mobbingin (işyerinde psikolojik
taciz) kelime anlamı, psikolojik şiddet,baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme
veya sıkıntı vermektir. Türk Dil Kurumu, mobbing kavramının karşılığı
olarak 'Bezdiri' kelimesini belirlemiş ve bezdiriyi “İş
yerlerinde, okullarda vb. topluluklar içinde belirli bir kişiyi hedef alıp,
çalışmalarını sistemli bir biçimde engelleyip huzursuz olmasına yol açarak
yıldırma, dışlama, gözden düşürme” olarak tanımlamıştır. Gündemden hiç düşmeyen 'mobbing'
olayını detaylarıyla ele aldık. mobbing şiddete sadece çalışanlar mı maruz
kalıyor? mobbinge uğradığınızı nasıl kanıtlarsınız? Haklarınızı biliyor
musunuz?..
KANITLAYIN!
Ofiste bitmek bilmeyen bir mobbing altında mı
çalışıyorsunuz? Bunun sizi susturmasına izin vermeyin. Şiddet olaylarının
artması durumu o kadar normalleştirdi ki insanlar mobbing şiddete uğradığını
dahi fark edemeyebiliyor. Farkına vardığında ve dayanılmaz bir noktaya
geldiğinde ise 'durumu nasıl kanıtlayacağım?, hakkımı nasıl arayacağım?' gibi
soru işaretleriyle karşı karşıya kalıyor. Hukukun genel kuralları gereği,
psikolojik şiddete maruz kalıyorsanız, maruz kaldığınız eylem ve davranışları
somut belgelerle ya da tanıklıklarla ispat etmek zorundasınız. İşyerinde sizi
küçük düşürecek herhangi bir harekete maruz kalmanız haminde hemen tutanak
tutularak, işyerindeki kişilerin de tanık olduklarına dair imzalarının alınması
önemli. Ayrıca mobbinge uğramanız sonrasında tıbbi veya psikolojik yardım
almanız da mahkeme de mobbingin ispatına yarayan önemli delillerden biridir.
İşyerinde aynı anda birden fazla kişiye de mobbing uygulanabilir. Böyle bir
durumda, grup halinde hareket ederek, müracaatların birlikte yapılması ispatı
kolaylaştıracaktır.
NASIL ANLAYACAKSINIZ?
Mobbing tespitinin yapılabilmesi için 6 aylık bir süreçten
bahsediliyor. İşyerlerinde uygulanan mobbing, sistematik bir baskı ile ortaya
çıkar. Bu baskının tespit edilmesi için 6 aylık bir süre öngörülüyor. İş ortamında yaşanan her anlaşmazlık mobbing
olarak değerlendirilmemeli. Olaya mobbing olarak bakılabilmesi için davranışların ayda birkaç kez tekrarlanması, birbiri ardına
birtakım evreler içinde geçmiş olması ve bunun tekrarlama sıklığı ve uzun süre
devam etmesi ve davranış tarzlarının kişiye kötü muamele şeklinde olması gerekiyor.
MOBBİNGE ÖNLEM ALINABİLİR Mİ?
Şiddetten bıktığınız halde ne yapacağınızı bilmiyor
olabilirsiniz. Gelecek kaygınız, iş bulamama endişesiniz sizi içinde
bulunduğunuz kötü durumda mutsuz etmeye devam edebilir. Böyle bir durumda size
mobbing uygulayan kişiye açıkça bu davranışlarını sona erdirmesini
söyleyebilirsiniz. Bu konuşmayı yaparken, başka bir kişiyi de bu görüşmeye
tanık edebilirsiniz. Mobbingin her zaman yöneticiler tarafından uygulanmadığı
biliniyor. İş arkadaşlarınızla bu tip bir sorun yaşadığınızda çalıştığınız
kurumdaki yetkililerle bu durumu paylaşmalısınız.
HAKLARINIZI BİLİYOR MUSUNUZ?
Anayasamızda psikolojik tacizi doğrudan içeren bir hüküm
bulunmuyor. Ancak psikolojik tacizin ulusal ve uluslararası hukukta kişilik
hakları temelinde değerlendirildiği dikkate alınarak Anayasa’daki bu haklara
ilişkin düzenlemelerin olduğunu biliyoruz.
* Anayasamızın “Devletin Temel Amaç ve Görevleri”
başlıklı 5’inci maddesinde; “kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak,
insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları sağlamak”
devletin görevleri arasında sayılmıştır.
* 10’uncu maddede, “Kanun Önünde Eşitlik” ilkesine
yer verilmiş ve devletin bu eşitliği sağlamak üzere gerekli tedbirleri
alacağına vurgu yapılmıştır. “Herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz,
devredilemez, vazgeçilmez temel
hak ve hürriyetlere sahip olduğu” 12’nci maddede düzenlenmiş ve yine “herkesin
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu” 17’nci
maddede vurgulanmıştır.
* İş Kanunu hükümlerinde doğrudan psikolojik taciz
kavramına yer verilmemiş olmakla birlikte; Eşit davranma ilkesi (Madde 5),
Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi (Madde 22),
İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri (İş sağlığı ve güvenliği konusunda)
(Madde 77), kapsamında konunun değerlendirilmesi mümkün görünmektedir.
* Mevzuatımıza ilk kez Türk Borçlar Kanunu ile giren
psikolojik taciz ifadesi “İşçinin kişiliğinin korunması” başlığı
altında düzenlenmiştir. Bu hükümle işçinin işyerindeki psikolojik tacizlere
karşı hukukî güvence altına alınması konusunda önemli bir adım atılmıştır.
İşverenin bu maddeye aykırı davranışları sonucu ortaya çıkan zararların
tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi tutulmuştur.
* Psikolojik taciz, Türk Medenî Kanunu’nda açıkça
düzenlenmemiş olmakla birlikte; “Dürüst Davranma” başlıklı 2’nci
maddesindeki“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını
yerine getirirken dürüstlük kurallarına
uymak zorundadır” şeklindeki
temel ilkeden başlayarak; kişiliği vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı koruyan
23’üncü madde, saldırılara karşı koruyan 24’üncü madde ve bu konuda açılacak
davaları düzenleyen “Davalar” başlıklı 25’inci madde kapsamında ele
alınabilmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun amaçları arasında yer alan “kişi
hak ve özgürlüklerinin korunması” kapsamında, psikolojik tacize konu
eylemlerin işleniş biçimleri ve sonuçlarına göre her biri ayrı ayrı
değerlendirilmek üzere 96. maddesindeki eziyet, 105. maddesindeki cinsel taciz,
106. maddesindeki tehdit, 107. maddesindeki şantaj, 117. maddesindeki iş ve çalışma
hürriyetinin ihlali, 122. maddesindeki ayırımcılık, 125. maddesindeki hakaret,
123.maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma, 124. maddesindeki
haberleşmenin engellenmesi, 132. maddesindeki haberleşmenin gizliliğini ihlal,
133. maddesindeki kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması,
134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal, 135. maddesindeki kişisel
verilerin kaydedilmesi TCK’da suç olarak sayılan fiiller arasında yer
almaktadır.
Alo170
Çalışma hayatı ve sosyal güvenlik hakkında her türlü, ihbar,
şikayet, öneri ve taleplerin çözüme kavuşturulması amacıyla kurulan Çalışma ve
Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi Alo 170'i arayarak yardım alabilirsiniz.
PATRONLAR DA MOBBİNGE UĞRUYOR
İşyerinde mobbing denildiği zaman durumun tek taraflı
düşünülmesi patronlara, yöneticilere, müdürlere uygulanan mobingi görünmez
kılıyor. Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Çetin de daha önce bu
konu hakkında açıklama yaparak şu ifadeleri kullanmıştı: "Bazı çalışanlar da patronlar üzerinde
mobbing yapıyor. Sayıları az da olsa bazı çalışanlar, fazla mesai ücreti, tatil
ücreti, iş akdi feshi konularında biraz kötü niyetle, mevzuatı kullanarak
işverene adeta taciz uyguluyor. Yani patrona da mobbing yapılıyor." Daha
önce ekip arkadaşları olan ve sonrasında terfi ederek yönetici olanların eski
çalışma arkadaşları tarafından mobbinge uğradığı bilinen bir durum.
Çalışanların yöneticilerine mobbing uygulama nedenleri çok çeşitlilik
gösteriyor. Çalışanlara kendi yöneticilerine neden mobbing uyguladıklarını
sorduğumuzda yöneticilerini yeterli vasıfta görmediklerini ve bu yüzden mobbing
yaptıklarını da söyleyebiliyorlar. Mobbingin alışkanlık ve olması gereken bir
durum olduğuna inananların sayısı da anımsanmayacak kadar fazla. Yeni gelen
yöneticilerinden kendilerine mobbing yapmasını bekleyen çalışanlar, mobbinge
maruz kalmayınca yöneticilerinin zayıf olduğunu düşünüp onlar yöneticilerine
karşı taarruza geçiyor. Çalışanların ve yöneticilerin karşılıklı olarak bu
durumu beslemeleri mobbingi ortadan kaldırmayı zorlaştırıyor.
(Antalya Life 82. sayıdan)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)